top of page

Hristiyanlıkta Önemli Kiliseler

Katoliklik

Hıristiyanlık başlangıçta bir yoksullar hareketi olmuştur.  İlk Hıristiyanları anlatmak için yoksul (ebionim) sözcüğü kullanılmıştır.  İlk hıristiyanlar İsa’nın yakında geri geleceğine inanıyorlardı.  Gelmesi gecikince, kilise örgütlenmeye başladı. 

İlk iki yüzyıl boyunca kilise laik bir birliğin niteliklerini korudu:  Kilise anlamına gelen Yunanca ekklesia sözcüğü yalnızca topluluk ya da birlik anlamınadır. 

II. yüzyıldan başlayarak presbiteryenlerle episcopiler gittikçe artan bir önem kazanmaya ve kendilerini kilisenin tek temsilcileri saymaya başladılar.  Yöneticilerden biri kilisenin başı oldu; presbyteri ya da rahiplerin başına geçti; ondan sonra da episcopus yani piskopos ünvanını yalnız o sahip oldu. 

Sonra çeşitli kiliselerin piskoposları birbirleriyle temasa geçerek bir çeşit oligarşi halinde evrensel kiliseyi kurmuşlar, bu kilise kurullar toplamış, kendi üyelerini denetleyip cezalandırmış, inanç sorunları hakkında karar vermiş ve kendi başına egemen iktidar kurmuştur. 

 

İlk kilisenin yerini Katolik yani Evrensel Kilise almıştır ki protestanlar bunu Katolik Roma kilisesi diye adlandırmaktadırlar.  Katolik kilisesi özellikle Akdaniz Latin kavimlerinin ve İrlanda ile Güney Almanya’nın dinini oluşturmaktadır.  Katolik mezhebinde ruhban sınıfı aşağıdan yukarıya rahip, piskopos, kardinal ve papa şeklinde hiyerarşik bir yapıya sahiptir. 

Katolik Mezhebinin başlıca özellikleri şunlardır:1. Papa dini başkandır, İsa’nın vekilidir.

2. Papa yalnız bir otoritedir.  Roma diğer kiliselerin hepsinden üstündür.

3. Roma kilisesi evrenseldir.

4. İsa hem ilahi, hem de insani tabiata sahiptir.

5. Ayin latincedir. 1965’deki II. Vatikan konsilinde değişik dillerde de ayin yapılmasına izin verilmiştir.

 

Temelde aynı inançları paylaşmakla beraber, ayrıntılara ait konularda Katolik mezhebinden ayrılarak ortaya çıkan bazı küçük mezhepler vardır:  1. Keldani, 2. Ermeni, 3. Süryani, 4. Maruni, 5. Kıpti Mezhepleri

bilgi

1054 tarihinde Katolikler ile Ortodokslar, Kutsal Ruh’un neden çıktığı/ sudur ettiği hususunda anlaşmazlık yaşarlar. Katoliklerin, Kutsal Ruh’un Baba ve Oğul’dan (filioque) çıktığı şeklindeki söylemine karşı çıkan Ortodokslar, Kutsal Ruh’un sadece Baba’dan çıktığını belirtip filioque terimini reddederler. Bu anlaşmazlık nedeniyle iki kilise birbirini aforoz (kafir) ilan ederek birbirinden tamamen ayrılmışlardır.

Ortodoksluk

Hıristiyanlığın başlıca mezheplerindendir. En büyük dini başkanları, Fener Patriği'dir. İstanbul'da Fenerde oturan patriğe, «Ortodoks Dünya Patriği» adı verilir. Öte yanda Antakya, Kudüs, İskenderiye ve Moskova'da da birer Ortodoks patriği vardır. Ayrıca bir de Amerika'da kolu vardır. Ortodokslar 1054'te Roma Katolik Kilisesinden ayrılmışlardır. Papa'nın kurallarına uymazlar.

Ortodoks (yunanca "orthos" doğru ve "doksa" inanç kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelmiş "doğru inanç" anlamını ifade eder. "Doğu kilisesinin güttüğü mezhep, bu mezhebe uyan kişi" demektir. Ortodoksluk dışındaki diğer iki mezhep, Katoliklik ve Protestanlık'tır. Ortodoksluk 1054 yılında Roma'dan ayrılmıştır. Herhangi bir alanda geleneklere sıkı sıkıya bağlı olan, vahye ve meşru kilisenin kararlarına uygun doktrin ve düşüncelerin tümüne de Ortodoksluk adı verilir. Batı dillerinde Sünni Müslümanlar için de doğru inanç sahibi anlamında "ortodoks" terimi kullanılır.

Hristiyan dünyasında hatalı olduğunu ve doğru görüşten saptığını kabul etmeyen hemen her kilise, bir bakıma kendisini "ortodoks" diye tanıtır. Ortodoksluk, kuruluşunu Hz. İsa'ya kadar götürür. Ortodoksluk, IX. yy.dan sonra Islavlar arasında yayılmaya başlamıştır. Aynı yüzyılda Bulgarlar ve Sırplar da Ortodoksluğu kabul etmişlerdir. Rus Ortodoks kilisesi 1917 İhtilali'nden sonra Patriklik haline getirilmiştir. Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki ilişkilerin bozulması da bu döneme rastlar. Ortodoksluğun en büyük ruhani lideri, Ortodoks Cihan Patrik'i (Patrik Ökümenik) İstanbul (Fener)'da oturur.

 

1453te Bizans İmparatorluğu Türklerin eline geçince, Patriklik Ortodoks-Osmanlı münasebetlerinin resmi kurumu olarak görev yapmıştır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman (1453) Patrik'i de himayesine almış, böylece bir Katolik-Ortodoks ittifakını ve iki kilisenin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı tek cephe oluşturmasını önlemiştir. Ortodoksluğun diğer patriklikleri İskenderiye, Kudüs ve Antakya'dır. Zamanla cemaatler arasında baş gösteren dini anlaşmazlıklar Doğu Ortodoks Kilisesi'nde de bölünmelere yol açmıştır.

İstanbul Ortodoks Kilisesi de, Rum Ortodoks; Ermeni Ortodoks; Süryani Ortodoks olmak üzere başlıca üç kola ayrılmıştır. Rumlar İstanbul'u; Ermeniler,Erivan'ı; Süryaniler de Mardin'i merkez edinmişlerdir. Tanzimat Fermanı (1839)'nın ilanı üzerine, Osmanlı İmparatorluğu hudutları içinde yaşayan Ortodoks azınlıklara da diğerlerine tanınan haklar fazlasıyla verilmiştir. Ancak bunlar, Osmanlı imparatorluğunun toleransını kötüye kullanarak özellikle I. Dünya Savaşı'ndan sonra müslümanlar aleyhine faaliyet göstermişler; din perdesi altında, Anadolu'da Büyük Yunanistan'ın kurulması yolunda gayret göstermişlerdir.

Papa XXIII'in Johannes gayretiyle (1962) Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleştirilmesi cihetine gidilmiş, Rodos'ta toplanan (Eylül I963) Ortodoks kiliseleri konferansında bu görüş benimsenmiştir. Neticede Ortodoks kiliseleri baş patriği Athenagoras ile Papa VI. Paulus Kudüs'te buluşarak (Ocak 1964, Aralık 1965) 900 yıl önce konan aforozu geri almışlardır. Bununla beraber her iki kilise de, biri diğerine bağlı olmaksızın varlığını bağımsız olarak sürdürmektedir. Son Fener Rum Patriği'nin ölümü üzerine boşalan Patriklik makamına Dimitri Bartalameos (Ekim 1991) seçilmiştir.

Protestanlık

Hristiyanlığın en büyük üç mezhebinden biri XVI.yy.da Martin Luther ve Jean Calvin’in öncülüğünde Katolik Kilisesi’ne ve Papa’nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketi’nin sonucunda doğmuştur (1529). Protestanlar akla büyük yer vererek yerleşmiş kaideleri protesto ettikleri için bu adı almışlardır. Papazlara ihtiyaç duymaksızın İncil’i okuyabildikleri için Protestanlığa İncil kilisesi de denilmiştir. Çünkü onlar İncil’i Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır. Protestanlık, diğer hristiyan mezheplerinden bazı farklılıklar arzeder. Bunların Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktur. Bir tek mezhep yerine çeşitli mezhepler halinde faaliyet gösterirler. Kiliselerinde resim, heykel ve tasvir bulundurmazlar. Katoliklerin aksine Protestan râhipleri evlenebilir. İncil’i kendi dillerinde okuyabilmek de Protestanlığın bir başka özelliğidir. Katoliklerle Ortodokslar ise İncili Yunanca ve Lâtince okumak zorundadırlar. Protestanlıkta azizlere de inanılmaz.

 

Katolik kilisesi, Ortaçağ’ın sonlarına doğru, putperestlik ve Musevilik’ten birtakım ilkeleri Hristiyanlığa katmak isteyince, Katolikliğe karşı zaten mevcut olan tepki bir kat daha artarak dinde yenileşme hareketi gündeme gelmiştir. Bu hareketin başında bulunan M. Luther, J. Calvin ve Zwingle, Katolikliği yeniden gözden geçirdiler ve inancı esas aldılar. Onlara göre halen mevcut olan Hristiyanlık, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinden çok farklıdır. Çünkü Papalık, Hristiyanlığın aslında olmayan birçok ilkeleri dine eklemiştir. Râhiplerin günah bağışlamaları, para karşılığında Cennet’ten yer almak imkânı, vatandaşı inleten birtakım ağır vergilerin konulması, İncili yalnız ruhbân olanların okuyabileceği vb. hep Hz. İsa’nın dinine sonradan ilâve edilmiş hususlardır. M. Luther’in öncülüğünde girişilen Reform Hareketi’yle Hristiyanlık saf şekline getirilmeğe çalışılmıştır. Reform Hareketi tam anlamıyla hedefine ulaşamamakla beraber yine de başarılı olmuştur. Ancak zamanla Reform önderleri arasında çıkan bir takım fıkir ayrılıkları, Protestanlığın da bir elden yönetimini güçleştirmiş; Anglikanizm ve Serbest Protestanlık mezhepleri fikir ayrılıklarından sonra teşekkül etmiştir. Daha çok İngiltere’de yayılan Anglikanizm, Katolikliğe en yakın mezheplerden biridir. Erasmus ve Castellion gibi hümanistlere bağlanan Serbest Protestanlık, Katolik mezhebinden oldukça farklı doktrinler ihtiva etmektedir.

 

Protestanlık XVI.yy.da Avrupa ve diğer kıtalarda, daha çok Katolikler arasında yayılma imkânı bulmuş; Ortodokslar arasında ise aynı şansa sahip olamamıştır. Bundan dolayı da Katolikler arasında fazlaca taraftar bulabilmiştir. Müntesiplerinin sayısı çok olmamakla beraber, Protestanlık bu gün dünyanın en büyük Hristiyan mezheplerinden biridir. Protestanlık daha çok Cermen ırklarınca (Almanlar, İngilizler, Flamanlar, İskandinavlar) kabul edilmiş; diğer ülkelere de bu kavimler tarafından götürülmüştür. Fransızlar, Macarlar, Çekler ve Lehler gibi bazı Katolik milletler arasında az nisbette yayılmasına karşılık; İtalyanlar, Portekizliler, Avusturyalılar arasında hemen hemen hiç taraftar bulamamıştır. Bununla beraber Anglo-Saksonlar, İskandinavyalılar ve Kuzey Almanların büyük bir ekseriyeti Protestanlığı kabul etmiştir (O. Simmel R. Stühlin, Christliche Religion, Hamburg 1957, s. 256).

 

Protestanlığın kurucusu sayıları M. Luther’e tâbi olanlara Lüteryen veya Reforme denir. Alman, İskandinav ve Baltık ülkeleri bu mezhebe bağlıdır. Protestanlığın ikinci büyük adamı J. Calvin’in yolundan gidenlere Kalvinist denir. İskoçlar, İsviçrelilerden bazıları ve Hollandalılar bu mezhebe bağlıdır. İngilizlerin büyük bir ekseriyeti Anglikan’dır. İngiltere’de mezhebin başı hükümdardır. Yetkisini iki başpiskopos vasıtasıyla kullanır. Evangelistler daha çok Federal Almanya’da bulunmaktadır.

 

Protestanlık insanoğlunun kurtuluşunu yalnız ve sadece Allah’ın inayetinde görür. Bundan dolayıdır ki, bir hristiyanın selâmete ermesi, o kişinin dine bağlılığında, yaptığı işlerde veya faziletlerinde aranmaz. Günahkâr bir insanın kendi gayretiyle kurtuluşa ermesi mümkün olmadığı gibi, günah çıkarma da zorunlu değildir. Hiç kimse Allah adına günah bağışlayamaz. Kişinin kurtuluşu ve mutluluğu ancak Allah’ın karşılıksız lütuf ve inayetiyle mümkündür. İnsan, Allah’ın bu inayetini kazanabilmeleri için ne kadar gayret sarfederse etsin, önemli değildir. Protestanlara göre insanların Allah’a ulaşmalarında hiç bir kilise görevlisine ihtiyaçları yoktur. Ancak hemen belirtelim ki, bu sözlere bakarak Protestan Kilisesinin dini görevleri hiçe saydığı sonucu çıkarılmamalıdır. Protestanlık da Aziz Pavlus’un öğretisine sadık kalarak dinin emir ve yasaklarına harfiyyen uymayı Hristiyanlığın temel unsurlarından biri sayar. Protestanlık’ta insanın Allah’a karşı olan şükranı, Allah’ın insana karşı beslediği sevginin bir görüntüsü kabul edilir. Bu bakımdan insan Allah’ı sevdiği kadar, O’nun yarattığı kulları da sevmelidir (Mey. Lar. X, 345).

 

Reform döneminde doğan yeni kiliseler için Protestan adının kullanılması bir hayli zor olmuştur. Reformcu Hristiyanlığın birçok çeşidini ihtiva ettiği ve Katolikliğe karşı çıktığı için Ortodoks olmayan bütün akımlar Protestan terimiyle ifade edilmiştir. Ancak XlX.yy.da ortaya çıkan Oxford Hareketi, İngiltere Kilisesine bağlı din adamı ve kilise üyelerinin “Protestan” adını almasını reddetmiştir. Bununla beraber Reform ilkelerini benimsemiş kiliseler günümüzde de “Protestan” adıyla anılmaktadır.

 

Reform dönemindeki Protestanlığın temel öğretileri şöyle özetlenebilir: İman ve kilise düzeni konularında mukaddes metinler üstündür; arınma yalnız iman vasıtasıyla mümkündür; bütün inananlar din adamı sayılır. Ayinler konusunda Protestanlar arasında daima görüş ayrılıkları olmakla beraber, dua ve ayinleri her milletin kendi diliyle yapması prensibi genel ilke olarak kabul edilmiştir. Bütün Protestan kiliseleri, yalnızca İncilde yer aldığı öne sürülen Vaftiz ve Komünyon ayinlerini, eski şekliyle ve büyük bir titizlikle devam ettirmektedirler.

 

Protestanlık tarihi bir süreçten sonra bu günkü halini almıştır. XVII.yy. boyunca öğreti düzeyinde kaldığı için Protestanlığa bu açıdan “Skolastik dönem Protestanlığı” denilmiştir. Bu dönemin tesirleri Lutherci kiliselerde XIX.yy. başlarına kadar sürmüştür. Skolastik Kalvencilik özellikle İsviçre ve Hollanda’da etkili olmuş, aynı akım İngilterede Presbiteryenlik, Amerika’da Püritenlik şeklinde yaygınlaşmıştır. XVIII.ve XIX.yy.larda Protestan dünyasında “Kaynağa Dönüş” akımları gelişmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda “İsanın izleyicileri” vb. yeni kilise cemiyetleri teşekkül etmiştir. Kaynağa dönüşte Karl Barth gibi düşünürlerin büyük rolü olmakla beraber, burada en büyük âmil, Kitab-ı Mukaddes’in hem özü, hem de sözüyle yazılmaz olduğu öğretisinin Protestan cemaatlerince benimsenmesidir (Ana Brit. XVIII, 175).

 

Dini coğrafya açısından Protestanlığın kıtalar arası dağılımdaki yeri Katoçklik’ten hemen sonradır. Dünyada en fazla Protestan Kuzey Amerika’da bulunmakta; ikinci sırada Avrupa ülkeleri gelmektedir. Protestanlık Kuzey Amerika ile Okyanusya’da en büyük din durumundadır (Yeni Türk Ansk. VIII; 3126. Dünyanın en büyük, protestan cemaatleri sırası ile ABD, İngiltere, Federal Almanya, Nijerya, Güney Afrika Birliği, Kanada, Avustralya, Brezilya, Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Endonezyadır.

Kişinin, sadece Kutsal Kitap, sadece İman ve sadece Lütuf aracılığıyla kurtulabileceğinin söylendiği üç Sola öğretisi, Protestanlığın en temel inancıdır.

bilgi

Evanjelik Kilise

Yunanca ‘evangelion’dan türeyen ve ‘güzel haber, müjde’ anlamına gelen Evanjelik, özellikle 17. yüzyıldan sonra birçok Protestan grubu bünyesinde barındıran harekete denilir. Avrupa ve Amerika’daki birçok Protestan grup, kendini evanjelik kilise olarak nitelendirir ve Amerika’da en etkili dinî gruplardan biridir. Bu gruba göre Evanjelik öğretileri kabul eden kişinin yeniden doğduğuna inanırlar. Bunun için de bireysel dindarlık ve dinî tecrübe önemlidir. Kutsal Kitap, lafzi/ literal olarak okunur. Mesih’in geleceğine olan inanç en temel öğreti olup O’nun gelmesinden önce olacak felaketler (deprem, sel, savaş/Armagedon) çok dikkatli bir şekilde takip edilmektedir. Misyoner faaliyetlere, çok önem verilir ve bu bağlamda kitlesel ulaşım araçları (tv, internet vb.) kullanılır.

Hristiyanlıkta olduğu gibi İslam’da da dinin anlaşılmasına yönelik farklı yorumlar (Sünni, Şii vb) ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Hristiyanlıkta mezhepler bir nevi ‘farklı din’ hüviyetine sahiptir. Zira tarihte birbirlerini aforoz etme ve haçlı savaşları esnasında Katoliklerin, Ortodoksları da öldürmesi gibi hususlar yaşanmıştır. Ayrıca günümüzde herhangi bir kiliseye mensup olan bir kişi, diğer bir kilisede ayin yapmaz. Örneğin Katolik olan bir kişi, Protestanlara ait bir kilisede ayin yapmaz. Bu açılardan mezhep kavramı, Hristiyanlıkta İslam’dakinden daha farklı bir anlam taşımaktadır

bottom of page